KUDÜS (JARUSALEM)
Müslümanlar, Yahudiler ve Hristiyanlar için kutsal şehir. Kıbleteyn camiinde değişmeden önceki ilk kıblemiz Kudüs. İkinci mescidimiz. Üçüncü Haremimiz. El Kudsül Haremül Şerif. Ya da Beyti Makdis’ten gelen adı ile Kudüs.
Beyt-i Makdis veya Beyt-ül Makdis Ne demektir?
Süleyman Mescidi olarak dile getirilir. 144 Dönüm civarında büyüklüğü olan ve Eski bir Antik alan üzerinde Hazreti Süleyman zamanında yapılan büyük yapının geçmişte bulunduğu alan kastedilir.
Kudüs’ü ilk kuranlar antik dönemde Kenaniler’in kolu olan Yebusilerdir. Pek çok Tanrı’ya inanan bu topluluk o dönemde pek çok yerde bulunan tapınaklar gibi oldukça ihtişamlı yapılmıştı.
Baş tanrıları ise Saturn benzeri bir göktanrısı olan Salem’di (Şalem yada Şalom buradan gelir). Bu isim pek çok kaynakta Süleyman isminin bir kökeni olarak da görülmektedir.
Zaman içerisinde Hz. Davut ve ardından oğlu Süleyman’ın krallık ettiği bu tapınak ve çevresindeki halkı, tapınağı Süleyman Mabedi haline getirmişlerdir
Yahudilerin Ortaya Çıkışı
M.Ö. 10.yy civarında Hz. Davud etrafında bulunan 12 yahudi kavmini burada bir araya getirmiştir. Böylece Yahudilik ilk defa tek bir çatı altında ortaya çıkmıştır. Hz. Davud iyi bir Kraldı ve oğlu Süleyman onun tahtına oturdu. Böylece yerli halk ve yahudiler için yeni bir dönem başladı.
Yebu Salem, Yeru Şalom, Jaru Salem. Üç din için kullanımlardır. Sesler farklı da olsa kökeninde aynı çıkış noktası olan Yebusi Halkı ve Yebusi Tanrıları bu isme kaynak olmuşlardır.
Diğer bir anlatım ise şu şekildedir. Yebusiler çok uzun zamandan bu yana toprağın sahibiydiler. Süleyman ise Kral olarak Tapınağın sahibi oldu. Böylece bu ortaklığın adı Yebu Salem, Jaru Salem, Yaru Şaleym olarak bilindi.
Hz. Süleyman M.Ö. 967 yılında Süleyman Mabedi (Beyt-i Makdis) yapımına başladı. İnşaatı 7 yıl sürdü.
Yebuselam yada diğer adı ile Yeru Şalayim Hz. Süleyman sonrasında da görkemli ve kalabalık bir kentti.
Süleyman Mescidi çeşitli dönemlerde yıkılmış ve tekrar farklı biçimlerde yapılmıştır. Bugünkü halinde ise etrafında çok az müslümanın kaldığı Mescidi Aksa olarak bilinen yerdir. Mescidi Aksa içinde pek çok farklı yapı ve kapı bulunmasına karşın bunlardan en önemli ikisi Kubbet üs Sahra ve Kıble Mescididir.
Pek çok kişi Kıble Mescidini, Mescid-i Aksa olarak bilmektedir. Mescid-i Aksa tüm bu kompleks yapılar topluluğunun adıdır.
Kudüs’ün simgesi halinde olan alttaki resimdeki yapı ise Kubbet üs Sahra Camiidir. Bu cami Hz. Adem’den, Hz. İsa dönemine ve peygamberimize kadar pek çok önemli olayın merkezinde yer alan kutsal bir alandır.
Zeytin Dağı Neresidir ?
Zeytin Dağı için Kuran-ı Kerimde Tin suresinde üzerine yemin edilen dağın kendisi olduğu tahmin edilir. Burada Tin ile İnciri, diğer deyişle Şam’ı kastettiği düşünülür. Zey tin veya Zey tun’un ise Kudüs’ü kastettiği düşünülür.
Zeytin Dağından neden mezarlık alıyorlar.?
Kudüs peygamberlerin kentidir, dinlerin merkezinde yer alır. Kudüs’ün tarihi tek taraflı ya da tek bir din üzerinden anlatılamaz.
Zeytin dağı olarak bilinen yer Beytul Makdis’in hemen karşısında yer alır. Eski ve yeni ahitte buradaki olaylar farklı anlatılır.
Mescid-i Aksa 144 dönüm bir arazi içerisinde yer alan kutsal mekanların olduğu Kudüste yer alan bir yer.
Kudüs geçmişten bugüne dünyanın en kavgalı coğrafyasının merkezinde yer alıyor. Bu kavganın en önemli nedeni ise 3 büyük din için Mescidi Aksa bölgesi kutsal kabul ediliyor.
Yahudiler Kral Davut ve oğlu Süleyman buraya büyük bir tapınak alanı üzerinde yükselen geçmiş dönemlerine atıfta bulunarak kendilerine vaad edilmiş topraklar arasında sayıyor.
Hristiyanlar içinse Hz. İsa’nın doğup büyüdüğü ve öldüğü yerler olarak görülüyor.
Müslümanlar ise Hz. Adem’den bu yana gelen bu kutsal alanların son peygamber Hz. Muhammed’in göğe yükselişine kadar her zaman Allah’a iman etmiş insanlara ait olduğunu bundan sonra da öyle olması gerektiğini söylüyor. Aslında Kabe’den sonra en önemli kutsal mekan müslümanlar için Mescid’i Aksa’dır. Tüm halifeler buraya kendi katkılarını daima sunmuşlardır.
Kudüs her çağda dünyanın gündeminden hiç düşmeyen bir kent. Dinlerin kesiştiği demek ne güzel olurdu ancak dinlerin çarpıştığı bir kent. Her dönemde savaşın kanın eksik olmadığı bu coğrafyanın tam merkezi. Kudüs’ün tarihine detaylı olarak girsek onlarca yüzlerce ciltlik bir eserin ortaya çıkartacak bir birikime sahip. Böylesine büyük geçmişe sahip olmasına rağmen pek az bilgi sahibiyiz.
KUDÜS NEREDEDİR ?
Kudüs Şeria Nehri yada Ürdün Nehrinin beslediği Lut Gölünün yaklaşık 20 km batısında yer alır. Akdeniz’den 50 km doğuda yer alır.
KUDÜS NERESİDİR ?
Kudüs üç büyük din için kutsal sayılan bir kenttir. Yakın geçmişte Osmanlı Devletinin yönetiminde Kudüs’ü önce İngilizler meşhur entrikaları ile ele geçirmişlerdir. Filistin olarak bilinen bölgeyi ele geçirdikleri günden çekildikleri güne kadar Yahudileri yerleştirmişlerdir. Her geçen daha fazla Yahudinin gelmesini sağlayan İngilizler II. Dünya savaşından hemen sonra 1948 yılında bölgede sağladıkları karışılığı bahane ederek yönetimi bırakmışlardır. Elleri güçlü halde buraya yerleşmiş olan Yahudiler aynı gün etnik temizlik adını verdikleri bir savaşı ve işgali başlatmış oldular. Kudüs geçmişte Filistin’e bağlı bir kent iken bugün İsrailin işgali ve kontrolü altındadır.
Kudüs üç büyük dinin kutsal alanlarını içinde barındıran tarihi karışıklıklarla ve savaşlarla dolu bir ortadoğu kentidir.
KUDÜS’TE HANGİ DİNLERİN İZLERİ VAR?
Yahudilik, Hristiyanlık ve İslamiyet.
Yahudilik dini Kudüs’teki ilk izlere sahip olan dindir. M.Ö. 1. bin yıldan önce İsrail Kralı Davut’un kurduğu tahmin edilir.
Hristiyanlık; Yahudiler gibi Hristiyanlar için de Kudüs kutsal bir şehirdir. Hristiyanlar Kudüs’ü dünyanın merkezine koyarlar. Hz. Adem’in burada doğup burada öldüğüne inanırlar. Hristiyanlığın doğum yeridir onlar için. Çünkü İsa Mesih için doğumdan ölüme olayların gerçekleştiği yer burasıdır. İlk kilise, ilk Hristiyan topluluk ve İlk kitapları burada inmiştir. Kutsal Ruh Pentekost günü havarilere Kudüs’te inmiştir.
Tüm dünyada kiliselerin yüzleri Kudüs’e doğru yapılmaktadır. Ortodokslar Kudüs’ü Hristiyanlığın anası olarak görür. Her kilisedeki sunak onlar için Kudüste bulunan Kutsal Kabir Kilisesinin sunağı olduğu düşüncesi yaygındır. Bu nedenle Hac merkezidir.
Hristiyanlar için Kudüs’te “Çile Yolu” kavramı vardır. Bu ondört duraklı bir yolculuktur. Son dört durak Kutsal Kabir Kilisesindedir. Bu yolculukta omuzlarda taşınan büyük hac elbette İsa Mesih’in çarmıhla taşınmasını ifade eden bir Çile Yoludur.
Diğer bir önemli Mekan ise Golgota yani Kafatası kilisesidir. Burada inandıkları olay şudur. İsa Mesih çarmıhta iken ölür ve biri onun karnına mızrak batırır. Buradan kan akar ve toprağa dökülür. Burada Haçın dibine dökülen bu kanın Hz. Adem’in mezarına bir işaret olarak görürüler. Bununla da kalmayıp akan kanın Hz. Adem’in işlediği ilk günahın kefareti olarak kafatasına damladığını ve ilk günahtan arınmaya atıfla kafatasının yıkandığına inanırlar.
Kutsal Kabir Kilisesi diğer önemli Hristiyan ziyaret noktasıdır. Kabirin Hz İsa’nın kabri olduğunu iddia ederler. Kıyamet kilisesi olarak da adı geçmektedir. Çok önemli bir kilisedir. Böyle olmasından dolayı mezhepler arası savaşın da yaşandığı bir noktadır.
Alıntı Bölüm/////////
Kudüs’ün sadece tarihsel bir anlam ifade ettiğini savunan en etkin figür, döneminin en büyük Hıristiyan âlimi ve tarihçisi kabul edilen kilise babası Eusebius (ö. 371) olmuştur. O, Yahudilikte Kudüs’e atfedilen ehemmiyetin ve kutsallığın İsa’nın gelmesiyle sona erdiğini belirtmiştir. Bu yaklaşımın sebebi, İsa Mesih’in bu şehre yönelik söylemleri olmuştur. İnciller İsa Mesih’in Kudüs’e gelip mabette ticaret yapılmasının buranın şanına yakışmadığı davasıyla tüccarları oradan kovduğunu haber verir (Matta 21:12, Markos 11:15, Luka 19:45, Yuhanna 2: 13-16). Yine İsa Mesih kendisinden mucize isteyenlere mabedin yıkılıp yeniden üç günde yapabileceğini, bununla aslında kendi bedenini kastettiğini söyleyen pasajlar (Yuhanna 2:18-22), nitekim İsa Mesih çarmıha gerilirken mabedin en kutsal odası olan Kodeş ha-Kodaşim’in perdesinin boydan boya ortadan yırtılması (Matta 27:51, Markos 15:38, Luka 23:44) ve böylece kimsenin görmemesi gerekenlerin herkese ifşa olması, kilise babaları için artık mabedin kutsallığının kalkıp yerini insanın/Oğul’un/İsa Mesih’in aldığı argümanının temelini teşkil etmiştir.
Hıristiyanlıkta Kudüs’ün önemli hale gelmesi, Roma İmparatoru Konstantin’in annesi Helena’nın 326 yılında İsa Mesih’in yaşadığı yerleri görmek için bölgeye yaptığı seyahati neticesinde olmuştur. İddialara göre o, İsa Mesih’in çarmıha gerildiği haçı bulmuş ve böylece, kilise babaları tarafından Kudüs’ü sıradan gören görüşlerin tam zıddının ileri sürülmesi için uygun ortam oluşmuştur. İsa Mesih’in izlerini taşıyan bu şehir doğal olarak Hıristiyanlar açısından kutsal kabul edilmiş ve önemli hac merkezlerinden birine dönüşmüştür. Haccın amacı İsa Mesih (ve Kutsal Ruh) ile ilgili hatıraların canlandırılması ve canlı tutulması olmuştur. Hac ibadetinin yapıldığı yer olan Kudüs’e, İsa Mesih’in şehre gelişi, şehirdeki vaaz yeri, çarmıha gerilmeye götürülürken geçtiği yol, çarmıhta öldükten sonra gömüldüğü yer, ölümünden sonra dirildiği ve havarilerine göründüğü yer gibi noktaları barındırması dolayısıyla Hıristiyanlar tarafından özel bir dini önem atfedilmiştir. O topraklar “Tanrı’nın beden içinde kaldığının” işaretlerini ve “bizatihi Tanrı’nın ayak izlerini” barındırdığı için, bir zamanlar yeryüzünde yürüdüğüne inanılan Tanrı’yı hatırlatmaya hizmet etmektedir. Dolayısıyla IV. yüzyıldan itibaren Kudüs’ün kutsallığı fikri yaygınlık kazanmış, herkes artık bu kanaati paylaşmıştır.
Müslümanlar Kudüs’ü 638’de fethetmişlerdir. Kudüs piskoposu Sophronius’un, şehrin anahtarını sadece halifeye teslim edeceğini açıklaması üzerine Halife Ömer bizzat Kudüs’e gitmiştir. Fakat Hıristiyan dünyası Kudüs’ü asla unutmamış, XI. yüzyılda Haçlı Seferleri burayı ele geçirmek amacıyla başlamıştır. Haçlılar 15 Temmuz 1099’da Kudüs’ü ele geçirmiş ve burada Latin Krallığı kurmuşlardır. 02 Ekim 1187’de Selahaddin Eyyubi Kudüs’ü Hıristiyanlardan geri almış, Haçlılar şehri 1229’da geri alabilmişlerse de 1244’te yeniden Müslümanlara bırakmak zorunda kalmışlardır. Asırlar sonra, 09 Kasım 1917’de Kudüs İngilizler tarafından işgal edilmiştir. 24 Temmuz 1922’de Filistin’in Milletler Cemiyeti tarafından İngiltere’nin manda rejimi altına alınması kararlaştırılmış, aynı yıl 16 Eylül’de İngiltere bunu resmileştirmiştir. Bu manda rejimi İsrail devletinin kurulmasından önce Yahudilerin bölgeye adapte olması ve yönetimde tecrübe kazanması için ara dönem olmuştur.
Resime tıklayarak büyük görüntü elde edebilirsiniz.