Güzel bir tatil gününde Bursa’dan Çanakkale Gelibolu gezisi için yola çıkıyoruz. Gelibolu yarımadası tarihimizin en önemli destanlarından biri olan Çanakkale Zaferinin yaşandığı topraklar. Gezimizde pek çok şehitlik, abide ve müzede zaman geçirmek ve bize bu toprakları canları ile emanet eden atalarımıza saygı ve minnetimizi sunmak için gidiyoruz.
Bursa Çanakkale arası (Lapseki’ye ) kadar 250 km’ilk bir mesafe. Aracımızla beraber Lapseki’den Gelibolu’ya yarım saatlik yolculuk ile geçiyoruz.
GELİBOLU
Gelibolu aslında kelime kökü olarak Galli poli kelimelerine dayanıyor. Poli eski kullanımda merkez veya kent merkezi anlamında bir kelime. Gelibolu yarımadasına yapacağımız gezinin ilk durağı burası. Gelibolu merkezde göreceğimiz yer sadece Piri Reis Müzesi. Müzede çektiğimiz birkaç fotoğraftan sonra konaklama için gideceğimiz ve şehitlikler için başlangıç noktamız olan Eceabat kasabasına doğru yola çıkıyoruz.
Çanakkale Gelibolu savaşında nasıl bir olaylar dizisi yaşandığını anlamak aslında biraz zor. Savaş çok çetin şartlarda ve pek çok farklı cephelerde gerçekleşmiş. Bunları anlamak, öğrenmek adına Eceabat’a varır varmaz otele yerleşiyor ve bugünkü planımızı hemen yoluna koyuyoruz.
KİLİTBAHİR KALESİ
Bu kale 7 katlı üçgen merkez bir kule ve onu çevreleyen kesişim halinde üç dairesel kale duvarı olarak ilk hali ile yapılmıştır. Çeşitli dönemlerde ilaveler ve düzenlemeler yapılsa da, asıl kale Fatih Sultan Mehmet Han tarafından denizden gelebilecek saldırılara bir engel olması için yapılmıştır. Bu nedenle adı Kilit Bahir‘dir. Kalenin bulunduğu köyün adı da Kilit Bahir köyüdür. Deniz Kilidi anlamına gelen Kilit Bahir stratejik olarak çok önemli bir noktada yer almaktadır. Fatih Sultan Mehmed Han döneminde yapılan kale Bizans(İstanbul) kuşatması sırasında denizden gelebilecek yardımların önünü kesmek için yapılmıştır. Tarihin de kabul ettiği üzere dünyanın en iyi topçularını yetiştiren Osmanlı devletinin buraya kurduğu kale sayesinde Çanakkale geçilmez ifadesi yüzyıllar boyunca tüm dünyaya mesaj olarak verilmiştir. Diğer yandan Çanakkale zaferimiz Mustafa Kemal ve onun gibi onlarca işini iyi yapan kumandanlar sayesinde tarihe atılmış en büyük imzalardan biridir.
Kilitbahir’e Kanuni Sultan Süleyman ve tam bir restorasyon dönemi yaşatan Sultan Abdulaziz dönemlerinde ilaveler ve yenilemeler yapılmıştır.
Kilitbahir Kalesi üstten bakıldığında bir yonca şeklini andırmaktadır. Merkezdeki üçgen kulenin etrafı üç hilal ile çevrilmiş gibidir.
Kalenin üstten bakıldığında yonca veya hilal biçimine benzediği söylenir. Kilitbahir’e bu kalenin yapılma nedeni Anadolu’ya en yakın nokta olmasından dolayıdır.
Kaleden hemen sonra ustaca hazırlanmış Namazgah Tabyası yer almaktadır. Sultan Abdulaziz döneminde yapılan Tabya, düşman gemilerinin belini büken önemli tabyalardan biridir. Tabya arapçada saklanmış veya toprakla üzeri örtülmüş yer anlamını taşıyor. Namazgah kelimesi ise adı üzerinde namaz kılınan yerdir. Topçu taburu talim ve taburunun yer aldığı nokta bir anlamda Boğazın kritik geçiş noktasıdır.
Mecidiye Şehitliği
Namazgah Tabyasından 1 km kadar ileridedir. Geldiğimizde ilk önce Seyit Onbaşı Heykeli dikkatimizi çekiyor. 18 Martta yapılan saldırıda Tabyaları hedef alan donanma gemilerinden yapılan ateşler, buradaki askerlerimizin şehit olmalarına neden oluyor. Her karışı kahramanlarla dolu Çanakkale’de Seyit Onbaşının yanı sıra bir kahraman daha var burada. Adı Yüzbaşı Mehmet Hilmi Bey. Tabya komutanı olan Yüzbaşı Hilmi bey saldırı öncesinde askerlerine ölenlerin yerini alacaklar belirlemiştir. Ben dahi ölsem yaralı olsam, üzerime basıp geçin zira bende size aynını yapacağım. Bu savaşta kimseden ödül beklemeyin! vaatlerde bulunamam, demiştir. Gazi olarak kurtulan Yüzbaşı Hilmi’nin askerleri arasında bir de yiğit adam vardı. Herkesçe adı bilinen Koca Seyit. 276 kg ağırlığındaki mermileri çavuş Ali ile birlikte sırtına yüklemiş ve topa mermileri sürmüşlerdi. Üstelik bunu 3 defa şehit olmuş mangasındaki arkadaşlarının arasından taşıyarak yaptı. Bouvet zırhlısına atılan bu 3 toptan üçüncüsü geminin sonu olmuştur.
Normalde mermiler mekanizma tarafından otomatik yerleştirmeye sahiptir. Ancak açılan top ateşi tabyadaki toplara isabet etmiş ve bu nedenle Koca Seyit mermileri sırtında taşımak zorunda kalmıştır. Seyit Onbaşı bu rütbeye savaş sonrasında sahip olmuştur. Savaş sonrasında bu mermileri kaldırması istenmiş ancak başarılı olamamıştır. Bunun üzerine ‘yine savaş çıksın yine kaldırırım’ diyerek o anda kendisine Allah (C.C.) tarafından bu gücün verildiğini ifade etmiştir. Savaşın sona ermesi ile 1918’de köyüne dönen Seyit Ali Onbaşı, ormancılık ve kömürcülük işlerine devam etmiştir. 1934 yılında çıkartılan Soyadı Kanunu ile Çabuk soy adını almıştır. Seyit onbaşı 1939 yılında verem hastalığı yüzünden hayatını kaybetti
Mecidiye Tabyasından sonra Eceabata geri dönüyoruz. Otelimizde yemek ve dinlenme ihtiyaçları sonrasında derin bir uykuya dalıyoruz.