Anadolu dünyanın en büyük tarih birikimi. Her yerinde medeniyetin bir zamanına ait tanıklarla dolu topraklar. Kimi zaman bir mağara oyuğunda, kimi zamansa yükselen tapınakların sütunlarında. Bazen de bir köy evinin duvarının bir parçasında öylece bekler durur bu tarihe tanıklık eden yapı taşları. Frigya Krallığının efsanevi krallarına sahip Frigler.
ANADOLUYA YÖN VEREN MEDENİYET FRİGLER
Hititlerin ardından Anadolu’da büyük bir devletin hakimiyet kurması uzun zaman aldı. Geç Hititler ve daha güneyde yeni Hitit Krallığı olan Tabal Krallığı Anadolu’da yeni hakimiyet kurmak üzereydiler. Avrupadan gelen ve Brigler (Byrgler) olarak bilinen halk, önce Anadolu’nun kuzeybatısında hüküm sürdü. Krallık öncesi Byrgler Avrupa’dan ihtimalle Balkanlar bölgesinden Makedonya ve Trakya üzerinden gelmeye başladılar. M.Ö. 1200’lü yıllarda bilinmeyen bir nedenle göç etmeye başladılar. Soğuk iklim halkı oldukları kışla mücadele için hazırlıklı bir yaşam sürmelerinden belliydi. Kaçtıkları her ne ise yeni yerlerinde huzur aradıkları kesindi.
M.Ö. 1200’lerde bildiğimiz Trak göçleri ile gelmiş olmaları onları muhtemel Trak boylarından biri olarak görmemizi sağlar. Bu tarihlere ait ilk Frig izlerini Truva’da ve Askania Gölü (yani İznik Gölü) çevresinde görürüz. M.Ö. 11. yüzyıllarında Sakarya (Sangria) Nehrinin çevresini kendilerine yaşam alanı olarak seçen Frigler’in merkezleri olan Polatlı ve çevresini kapsayan Gordion’a ulaşmaları yaklaşık 3 yüzyıldan fazla sürmüştür. Bu 3 yüzyıllık sürede sadece Polatlı’ya doğru bir genişleme değil aynı zamanda Eskişehir ve daha da yoğun olarak Kütahya ve Afyon bölgesine doğru bir göç olmuştur. Frigler için Afyon ve Kütahya bölgesi korunaklı ve güvenli kentlerini kurdukları bölge olarak bilinir. Dağlık Frigya olarak bilinen bölge Anadolu’nun en gizemli devleti için bir sığınak olmuştur.
GORDION (YASSIHÖYÜK)
Frigler, güney ve doğu yönde genişleyerek Anadolu içlerine yayılmaya devam ettiler. M.Ö. 8. yüzyılın sonuna doğru Gordion, Anadolu kervan yollarının doğu batı ticaretinde giderek önem kazandığı bu dönemde Friglerin başkenti olmuştur. Kral Yolunun merkezini Gordion olarak görmek mümkündür. Büyük zenginlik getirse de doğu ve batının arasında tutunmak her zaman zor olmuştur.
Frig halkı özgürlüğüne düşkün bağımsızlığı karakter olarak gören bir halktır. Pek çok efsanevi anlatım arasından Gordias’ın hikayesi bunların ilki sayılabilir.
MİTLER EFSANELER ve GERÇEKLER
KRAL GORDİAS
Frigler bugünkü Polatlı’nın merkez olduğu Frig ülkesinde Krallarının ölmesi sonrasında kimin Kral olacağına bir türlü karar veremediler. Kralın soyu devam etmediği için Kral olmak isteyenler arasında bir seçim yapılmaya çalışılmış. Ancak anlaşmazlıklar karmaşa meydana gelmiştir. Hatta Muşkile bu dönemde birlikte yaşadıkları Friglerin tahtını ele geçirmek istemişlerdir. Böylece Frig Devletinin ileri gelenleri bir kahine danıştılar. Jüpiter Tapınağına gidip Kahine konuyu çözmesi için yalvardılar. Kahin onlara kavgasız başka bir çözüm ile gelmiş. Rüyasında kral soyundan birinin kağnısı ile Dağlık Frigya’dan geleceğini haber vermiş. Böylece tüm halk ve yöneticiler yeni kralın yolunu gözlemişler.
Gordias ise o sıralarda etrafında pek çok kuşun uçuştuğunu görmüş ve komşu şehirdeki kahinlere bunu danışmaya karar vermiş. Kentin girişinde ise güzelliğine hayran kaldığı esrarengiz bir kız karşılaşır. Gordias bu kıza bir kahinle görüşmesi gerektiğini anlatmış. Kız Gordias’ın anlattıklarını dinleyince ailesinin ona fal bakmayı öğrettiğini ve gördüğü kuşların ona Kral olacağını haber verdiklerini söyler. Kendisinin de onun eşi olacağını söyler. Duydukları Gordias’ın çok hoşuna gider. Gordias bunun üzerine onunla evlenir ve düğünden hemen sonra da Jupiter tapınağının yolunu tutar.
Kente geldiğinde karmaşa içindeki Frigyalıların ona dikkatle baktığını görür. Aldırmadan yoluna devam eder ve Kağnısını Jüpiter tapınağına sıkıca bir düğümle bağlar. Kahin diğerlerine beklenen Kralın o olduğunu söyler. Kral Gordias ve eşini tüm Frig halkı benimser ve onu Kral ilan ederler. Telmesos’lu olduğu bilinen Gordias’ın güzel eşi de artık kraliçe olmuştur ve Gordias’a Midas adında bir evlat verir.
Gordias’ın düğümü bir başka kehanettir ve kağnısı da kutsal kabul edilir. Anadolu’da kağnının değerli oluşu o günlerden kalan bir mirastır. Kimse bir öküze ve kağnısına asla zarar veremez. Kral başkent olarak bugünkü Yassıhöyük’ün olduğu yeri seçer ve tüm Frig’ler Gordias’ın kenti anlamında oraya Gordium der. İşte Gordium’un hikayesi böylece başlar.
Frig devletine kral olan Gordios’un M.Ö. 8. yy’da yaşadığı tahmin edilir. Adalet ve zenginlik getirdiği ülkesinde kendinden önceki büyük Frig kralları gibi bir tümülüse gömülür. Frig’in kurtarıcı kralı buraya gömülecek ve Anadolu sonsuza dek bağımsız kalacaktır.
KRAL MİDAS
Pek çokları onu Altın Kral olarak bilirler. Gordias gibi bir babası olduğu için büyük bir zenginliğe sahip krallığın başındadır. Midas ölen babasının yerine tahta oturur. Anadolu’nun demir çağı kralı olarak Frig tarihinde çok önemli bir yeri vardır. Doğuda Urartu ve Asur’larla Batıda Yunan ve İonlarla komşuluk ve ticaret yapar. Babası gibi ülkesine zenginlik ve güç kazandırır. Onun tanrılarla olan arkadaşlığı herkesçe bilinir ve şöhreti düşmanlarını rahatsız eder. M.Ö. 742 ile 696 yılları arasında tahtta kalır. Midas’ın döneminde Frig Devleti’nin yayılım alanının sınırları kesin olarak saptanamamakla birlikte Kızılırmak Nehri’nin doğusunda Çorum, Tokat ve Kırşehir; kuzeyde Samsun; güneyde Niğde ve Konya; güneybatıda Burdur ve Elmalı Ovası; batıda Eskişehir, Afyonkarahisar ve Kütahya; kuzeybatıda Bandırma yörelerine kadar etki alanı genişlemiştir.
Kızılırmak nehri batısında Ankara, Polatlı yakınlarında Hacıtuğrul Yenidoğan Höyüğü, Eskişehir yakınlarında Pessinus (Ballıhisar) ve Dorylaion (Şarhöyük), doğuda eski Hitit başkenti Hattuşa, Çorum’un kuzeyinde Pazarlı, Yozgat yakınlarında Alişar ve Kerkenes, Kırşehir yakınlarında Kaman Kalehöyük önemli Frig merkezleridir.
Friglerin siyasi ve kültürel olarak en güçlü oldukları yer, Yukarı Sakarya vadisinde Eskişehir ili, Afyonkarahisar ve Kütahya illeri arasındaki Dağlık Frigya olarak tanımlanan bölgedeki Frig vadileridir. Frig vadilerindeki özgün Frig yerleşmeleri, yüksek, kayalık platolar üzerine kurulmuş olan kale tipi yerleşmelerden meydana gelir. Kalelerde olasılıkla yönetici sınıf oturmaktaydı. Halk ise kalelerin eteklerinde köy niteliğindeki yerleşmelerde yaşıyordu. Elbette oyuklar (Höyükler) Frig’lerin vazgeçilmez korunaklı yaşam alanlarıydı.
Midas babasından aldığı güçlü devleti daha da köklü hale getirmek için tüm boyları devlete bağlamış ve sınırlarını kısa sürede genişletmiştir.
Midas dillere destan zenginliği sonrasında altın ve gül tutkusuna yenilmiş ve daha fazlasına sahip olmak istemişti. Altından bir tahtta oturup kullandığı her şeyi altına çeviriyordu. Öyle efsaneleşmişti ki Midas’ın her şeyi altına çeviren bir eli olduğuna inanılıyordu. Altın tutkusu yüzünden kızının hasta olduğu da söylentiler arasındaydı. Ancak kızının hastalığından sonra Midas kendine geldi ve babasının öğütlediği gibi yaparak altınlarla arasına mesafe koydu. Ticaret yaptığı krallardan biri Midas’a fildişinden bir taht hediye etti.
KARA GÜNLER
Fildişi tahtından adalet, zenginlik ve medeniyet dağıtan Apollon’un dostu yüce Midas. Tanrılar sofrasında oturan Kral Midas’ı kıskanmamak mümkün değildi. Adaletli olmak için Apollon’u bile karşısına alan Midas’ın şöhreti herkesçe bilindiği bir dönemde. Annesinin genç bir kızın vücudunda ortaya çıkmış Kibele olduğunu dahi söyleyenler olmuştu. Böylece yenilmez bir Tanrı Kral olmak neredeyse mümkün olacaktı. Asur Kaynaklarında Muşkili Mita olarak geçen Kral herkes gibi bir zaafa sahipti. O çok güçlü olmak ve sofralarında oturduğu tanrıların arasına bir tanrı kral olarak katılmak istiyordu. Ancak bir müzik yarışmasında Lir çalan Apollon yerine bir başkasını seçerek dostunu kızdırmıştı. İşte “Eşek kulaklı Midas” efsanesi buradan çıkmıştı. Apollon Midas’ı cezalandırmıştı. Ona artık “Eşek kulaklı Midas” denecekti.
Fakat tüm gün Frig Başlığı giyerek sarayında dolaşan Midas güç tutkusunu hiç kaybetmemişti. Demir Kralı olarak bilinmek güzeldi fakat o daha çok altın seviyordu. Altınları çoğaldıkça kendini güçlü ve mutlu hissediyordu. Bir gün Şarap Tanrısı Dyonisos’un (Bacchus) arkadaşı Satiros Frigya da gezerken Midas’ın en büyük tutkusu olan gül bahçesinde uyuya kalmıştı. Bahçesinde Satiros’u uyurken bulan Midas onu sarayında ağırladı. Satiros buna karşın bir dileğini söylemesini istedi. Midas o sırada çok da ince düşünmeden her dokunduğunun altın olmasını diledi. Satiros Dyonisos ile bu dileği gerçek olmasını sağladı.
Ancak Midas sadece istediği şeylerin dokunduğunda Altına dönmesini isterken şimdi yemek için dokunduğu bir elma bile altına dönüşüyordu. Kısa zamanda pek çok altına sahip olan Midas bir müddet sonra acı çekmeye başladı ve Dionisos’tan bunu geri almasını diledi. Dionisos hatasını anlayan Krala Paktalos ırmağında yıkanmasını ve gücünü Paktalos’a vermesini söyledi. Böylece kral Paktalos’ta yıkandı ve gücünü ona bıraktı. Fakat Midas yıkanırken onu bir çoban gördü ve onun eşek kulaklarını farketti. Kralın büyük sırrı artık çobandaydı. Kral’ın onu öldürmesinden korkuyor kimseye söyleyemiyordu. Fakat bu sırrı kimseye söylememek çobanın içini kemiriyordu. Bir gün sırrı bir kuyuya söyledi. Kuyudaki su sazlara, sazlar rüzgara söyledi. Böylece herkes bu sırrı öğrenmiş oldu.
Daha pek çok efsane anlatımları olsa da Midas güçlü ve zengin bir kraldı ve Asurlular ona Muşkili Mita diyordu.
Muşkilerin Midas’ı
Günümüzde Midas’ın kafatasının asimetrik kulak yapısı ile doğumda olan bir sorundan bahsedilir. Asimetrik kulak yapısı nadir görülen bir hastalık şeklidir. Önden veya arkadan bakıldığı zaman bir kulakın diğerinden çok daha yukarıda veya aşağıda olduğu görülür. Çirkin bir görünüm oluşturan bu hastalık Midas’ın kafatasında belirgin izler de bırakmıştır.
MİDAS’IN ÖLÜMÜ
Anadolu’nun en büyük kralı zenginlik ve güç peşinde koşarken düşmanların ona çok yaklaştığını fark edemedi. Çok güvendiği dev kapılı sarayına Kimmerler büyük bir baskınla girdiler. Yakıp yıktıkları yerle bir ettikleri başkentlerini koruyamadılar. Ancak Frig halkı öteden beri oyuklarda bu baskınlardan korunmasını öğrenmişti. Yeryüzüne tekrar çıktıklarında harap olmuş bir kent ve saray onları bekliyordu.
Yenilgiye tahammülü olmayan Midas 5 Tümülüsün ortasına gömülecek olan büyük Anadolu Kralı olmadığını öğrenmiş oldu. Bu kehanet ondan sonra gerçekleşecekti. O savaşı kaybettiği tam bu yerde Yassıhöyük’te gömülmeyi vasiyet etti ve babasının kağnısını taşıyan kutsal Boğaların soyundan gelen bir Boğa’yı kestirdi ve kanını içerek yaşamına son verdi.
Frig’lerin Altın ve Demir çağının zirvesi sona ermişti. Frig’ler Krallarına çok büyük bir mezar hazırladılar.//////////////////////
En görkemli çağını yaşadığı sırada uğradığı Kimmer baskını ve kral Midas’ın ani ölümü karşısında Frig Krallığı’nın politik gücü sona ermiştir. Ancak, bu olay geniş anlamda ele alındığında Frig egemenliğinin sonu, Friglerin tamamen tarih sahnesinden çekilmesi demek değildir. Ancak, Gordion artık güçlü bir devletin başkenti olmayıp, yalnızca bölgesel bir merkez durumundadır. Frig beyleri, bu topraklarda M.Ö. 590 yılındaki Lidya Kralı Alyattes (M.Ö. 610 / M.Ö. 560)’in Kızılırmak seferine değin bağımsızca, bu tarihten M.Ö. 547 / M.Ö. 546 yılındaki Pers istilasına kadar da Lidya Krallığı’na bağımlı prenslikler halinde varlıklarını devam ettirmişlerdir. Lidya Krallığı’nın yıkılışından sonra Frigya, iki yüz yılı aşkın bir süre Pers İmparatorluğu’nun bir parçası olmuştur. Askerî ve idari planda kalan Pers egemenliği boyunca yerli halk, büyük ölçüde geleneksel yaşam biçimi ve kültürlerini sürdürmeye devam etmiş, eski Frig dili ve yazısı en azından M.Ö. 4. yüzyıla, hatta M.Ö. 3. yüzyıla kadar kullanılmıştır. Frig ekonomisinin temeli öncelikli olarak tarıma ve hayvancılığa dayanıyordu ve nüfusun büyük bir bölümü köy niteliğindeki yerleşmelerde yaşıyor olmalıydı. Bu noktada merkeze bağlı soylu beylerin etrafında toplanmış, birbirinden ayrı bölgelerde hüküm süren, feodal yapılı bir Frig devlet yönetiminden söz edilebilir. Çiftçilikle geçinen köylü sınıfının yanında madencilik, ahşap işçiliği, dokumacılık gibi farklı endüstri kollarında çalışan zanaatkârlar, tüccarlar, merkezî yönetimden sorumlu bürokratlar ve rahiplerden oluşan, kent niteliğinde büyük yerleşmelerde yaşayan aydın bir Frig halk tabakasının varlığı da açıktır. Friglerin Hint-Avrupa karakterli, Trak ve Eski Yunanca ile ilişkili dilleri ve Fenike alfabesinden alınmış bir alfabeleri vardır. 20 kadar harften oluşan Frig alfabesi ile yazılmış en erken Frig yazılı belgeleri M.Ö. 8. yüzyılın ikinci yarısında görülür. Bunlar kaya anıtları, nişler, sunaklar ve çanak çömlekler üzerine kazınmış, kısa yazıtlar ve kelimelerden oluşur. Aynı sözcük ya da sözcük gruplarının tekrarlanmış olması nedeniyle Frig yazısı bugün okunabilmekle birlikte henüz çözülememiş bir dildir. Ana tanrıça Matar, Frig dininde en önemli ilahedir. Bir doğa tanrıçası olarak Matar’ın kutsal alanları, kent dışında, su kaynakları ve verimli tarlaların yakınlarındaki kayalık yerlerde kurulmuştur. Ana kayaya oyulmuş fasadlar (yapı ön cepheleri), basamaklı sunaklar ve nişler Frig dini tapınımlarının somut tanıklarıdır. Hepsi birer açık hava tapınağı olan bu anıtlar Frig Vadileri’nde yoğundur. Yazılıkaya Midas Şehri’nde yer alan Midas Anıtı, Frig fasadlarının en büyüğü ve görkemlisidir. Ayrıca, Yazılıkaya-Midas Vadisi’nde, Areyastis Anıtı, Kümbet Vadisi’nde Bahşayiş Anıtı; Köhnüş Vadisi’nde Aslankaya Anıtı Frigler’in en önemli kült anıtlarını oluşturur. Friglerde inhumasyon ve kremasyon olmak üzere iki tip ölü gömme geleneği uygulanmıştır. Frig soyluları, ya tümülüs mezarlara ya da kayalara oyulmuş oda mezarlara gömülmekteydi. Tek kişilik ve bir defa kullanılan tümülüs mezarlarda mezar odası ahşaptan bazen de basit bir çukur şeklinde yapılmıştır. Ölü ve mezar hediyeleri oda içine yerleştirildikten sonra odanın tavanı örtülüp üzerine toprak, nadir olarak da küçük taş yığılmıştır. Tümülüs mezarlar en yoğun başkent Gordion’da bulunmuştur. Bunlar içinde en görkemlisi son yıllarda ilk kral Gordios’a ait olduğu düşünülen, 300 m çapında 53 m yüksekliğindeki Büyük Tümülüs’tür. Kaya mezarları, çoğunlukla Frig kalelerinin ya da yakın çevresindeki kayaların yerden ulaşılması güç ve dik yüzeylerine oyulmuştur. Aile mezarı olarak kullanılan bu mezarlarda genellikle odaların içi aynen ahşap bir mimariyi andırır şekilde işlenmiştir. Bunlardan bazılarında cephe anıtsal ölçekli kabartmalarla süslenmiştir. Bu tip mezarların en anıtsal örneğini Köhnüş Vadisi’nde bulunan Aslantaş Mezarı oluşturmaktadır. Orman bakımından zengin bir bölgede yaşayan Friglerin en özgün sanat dalı mobilyacılıktır. Metal çivi kullanılmaksızın, ağaç çiviler ve geçmelerle birbirine tutturulmuş masalar, tabureler ve servis sehpalarına ait çok güzel örnekler Gordion tümülüslerinde bulunmuştur. Bunlar Frig bezeme sanatına özgü geometrik bezekli oyma ve kakmalarla süslenmiştir. Friglerde maden endüstrisi de çok gelişmiştir. Kazma, balta gibi demir aletlerin yanında tunçtan döküm ve dövme tekniğinde yapılmış makaraya benzeyen kulpları olan kâseler, günümüz hamam taslarının atası olan ortası göbekli kaseler, büyük kazanlar, kepçeler, kemerler ve fibulalar Frig maden sanatının özgün örneklerini oluşturmaktadır. Ege dünyasında M.Ö. 2. binyıldan beri bilinen fibulalar, tümülüs mezarlar gibi Anadolu’da ilk kez Frigler tarafından kullanılmıştır. Hayvancılığa bağlı olarak Friglerde gelişmiş bir dokumacılık da vardır. Gordion kazılarında yün ve moherin yanında bitki liflerinden yapılmış dokuma örnekleri ele geçirilmiştir. Tümülüslerde ise duvarlara asılmış halılar ile yerlere serilmiş keçe ve kumaşlara ait izler saptanmıştır. Daha çok madenciliğin etkisinde gelişmiş olan Frig çanak çömlekçiliğinde Kızılırmak’ın batısında ve doğusunda farklı teknikte üretimde bulunan atölyeler bulunmaktaydı. Batıda Gordion, Ankara ve Midas Kenti gibi merkezlerde daha çok metalik parlaklıkta gri ve siyah renkli kaplar üretilmiştir. Doğuda Boğazköy, Alişar, Pazarlı gibi merkezlerde ise çok renkli bir bezeme anlayışı egemendir. Geometrik motiflerin ağırlıklı olduğu bezemelerde stilize geyik figürleri, konturları belirlenmiş, içleri noktalar ya da tarama çizgiler ile doldurulmuş aslan, dağ keçisi, kartal ve boğa figürleri yaygın olarak kullanılmıştır. En belirgin motif ise kap yüzeylerindeki boş alanları dolduran pergelle çizilmiş tek merkezli dairelerdir. Testiler, maşrapalar, süzgeçli akıtacağı olan bira kapları, hayvan biçimli özel kaplar, madenî kapları taklit eden makara kulplu testiler Frig çömlekçiliğinin belirgin kap formlarıdır. Anadolu’ya dışarıdan gelen Frig kültürü kendinden önce bu topraklarda yaşamış olan Hitit Luvi ve Hurrilerinkinden birçok yönden farklı özelliklere sahiptir. Ancak, zamanla eski Anadolu geleneklerini benimseyerek giderek yerli bir karaktere bürünmüştür. Bu durum en açık şekliyle Friglerin geleneksel yaşam biçimi olan çiftçilikle özdeşleşen ve Anadolu’da Erken Neolitik Çağ’dan beri tapınım gören Ana Tanrıça kültünde kendini gösterir.//////////////
Anadolu’nun kuzey batısından giderek daha iç bölgelere doğru giden Frigler Sakarya (Sangria) nehrinin çevresinde yaşadılar. Gordios ve oğlu Midas zamanında en parlak zamanını yaşadı. Frigler Kimmer istilası ile sarsıldıktan sonra da uzun dönemler varolmaya devam ettiler. Anadolu’nun daimi halkı ve genlerini oluşturan bu halkı Anadolu’yu gezerken rahatlıkla gözlemleyebilirsiniz.
Bugün kullandığımız yada isimlendirdiğimiz pek çok şey aslında Frig Halkından ve onların bir önceki halkı olan Hititlerden geliyor. Hatta yediğimiz veya yapmayı keşfettiğimiz pek çok yiyecek de onlardan kalma. Buzdolabının olmadığı dönemlerde daha uzun süreli yiyecek koruma ve saklamanın yolunu buldular. Bu medeniyetler bugün farkına varmadığımız ama kullandığımız yöntemleri geliştirdiler.
METAL & TAŞ ve AHŞAP İŞÇİLİĞİ
Zengin Anadolu toprakları üzerinde giderek kavimleşen ve birbirini her geçen gün daha fazla tartan topluluklarda giderek artan bir ustalaşma dönemi yaşandığını işaret ediyor. Binlerce yıl boyunca taşı yontan, kendine barınak ve silah yapan insanoğlu için metali eritme kalıplar ile eşya üretme dönemleri başlıyor. Başlıca metal kalıplar için bu dönemlerde ahşap oymacılığı da giderek ön plana çıkıyor. Hitit ve Frig öncesi Anadolu halklarının göçlerden çok öncesinde hayvanların postlarından, metalden, ahşaptan eşyalar yapıyor olması ile bölgenin artan nüfus temelinin de nedenleri olduğunu düşünmek elbette mümkün.
Ustalaşmayı işaret eden bu izlerin yanı sıra inançların ve korkuların da paylaşıldığı bir dönemin başladığını söylemek mümkün. Din denilebilecek düzeyde olmasa da bu inanışlar çeşitli sunakların ve adakların neden yapıldığı konusunda da fikir veriyor.
FRİGLER ÖNCESİ ANADOLU
Anadolu Medeniyetleri insanlığın gelişiminde en önemli yerdedir. Hangi kente gitseniz bir eski bir tiyatro, bir pazar yeri, tapınak veya mitolojik bağları olan heykeller bulursunuz. Bu aslında Göbeklitepe ve öncesinden bu yana Anadolu’da var olan insanoğlunun bir birikimi gibidir. Frigleri incelerken onlara yön veren Hititleri bulursunuz, Kapadokya ve çevresinde bulunan yeraltı kentlerinin benzerliğine şaşırırsınız, Anadolu’da hiç rastlamadığımız Aslan Fresklerini, resimlerini fark edersiniz. Atlara olan bağlılıkları ve onlarla yapılan savaşlardaki güçlerini okursunuz yazıtlarında. Eşek kulaklı Midas’ın her şeyi altına çeviren elini duyarsınız ama mezarlarında altın olan hiç bir eşya olmayışı meraklandırır hepimizi.
Frig’ler tarih sahnesine çıkmadan önce bölgede Hitit’ler ve onlardan da önce buralarda yaşayan insanlar bulunuyordu. Anadolu hayvan ve bitki varlığı ile Avcı toplayıcı insanların tarımı da hayatlarına katacakları zengin bir bölgeydi. Evcilleştirebilecekleri atlar, keçiler ve boğalar bir yana, barınabilecekleri ve genişletebilecekleri yumuşak katmanlı kayalar hem kendileri hem de hayvanları için koruma sağlıyordu. Yağmacılık ve kolay olanı elde etme çabası insanların bir araya gelme nedeni oluyordu aynı zamanda. Birlikte avlanma, birlikte barınma ve çeşitli alanlarda ustalaşmanın başladığı bu dönemler taş yontmanın yanı sıra metal bulma ve işleme döneminin zenginleştiği zamanları işaret ediyor. Ayrıca tohum yetiştirmek ve kışlık yiyecekleri saklamak için çeşitli yöntemlerin oluşması da Anadolu geçmişine bırakılan izler arasında.
HİTİTLER VE FRİGLERE MİRASI
Anadolu birbirinden bağımsız yaşayan ve gelişen pek çok kavmin yaşadığı topraklar halindeyken, ortak sorunlar ve gereksinimler kavimlerin de güçlü çatılar altında bir arada bulunmalarına neden oluyor. Mağara oyuklarının kazılma şekilleri ve kazma aletlerinden ortaya çıkan bu farklılıklar ile çeşitli zamanlarda uygun koşullu bölgelerin daha fazla insan ve hayvan için genişletildiği ortaya çıkıyor. İnsanlar mağaraları genişletirken daha iç kısımlarda kendileri için oyuklar hazırlarken dış bölümde evcil hale gelen hayvanlarını barındırıyorlar. Böylece sıcak kışı geçirmek, hayvanlar ve kendileri için sakladıkları yiyecekleri korumak mümkün oluyor. Günümüze ulaşan bilgiler ışığında Truva(Tlawa), Hatti ve Luwi halklarının yoğun yaşadığı bu dönemlerde Avrupa üzerinden geldikleri düşünülür. İlginç olanı ise Frig’lerin de 1000 yılı aşan bir süre sonrasında Anadolu’ya Balkanlar – Avrupa bölgesinden geldikleri ileri sürülür.
Hitit’lerin ihtişamlı uygarlığı ve yaşamlarındaki pek çok ilerlemenin kaynağında Anadolu topraklarında yaşayan bu kavimlerin geçmiş birikimi söz konusudur. Barınma, giyinme, savaşma, beslenmenin yanı sıra strateji ve mimarinin de yaşamlarında yeri giderek daha fazla yer bulmaktadır. Hititlerin altın çağında ve Truva’nın güzel günlerinin yaşandığı muhteşem bin yıl boyunca pek çok kavmin Anadolu’ya göç ettiği, kültür ve gelişimin devam ettiği görülür. Bu dönem aynı zamanda göçlerle birlikte dinlerin ve tanrıların daha etkin olduğu zamanları işaret eder. İnsanlar daha fazla inanma çeşidi ve tanrı ile karşılaşırlar. Kehanet ve bilicilik gibi meslekler tiranların önderliğindeki bu medeniyetlerde daha fazla yer bulur. Bunların hepsinden önemlisi de artık uygarlıklar savaşlar ve ticaret nedeni ile birbirleri ile daha fazla ilişki kurmaya başlamıştır. Bu yeni dönem ise yine soygunculardan ve talancılardan korunmayı gerektiren yeni bir dönem ortaya çıkarır. Ticaret yollarını korumak ve daha çok ticaret için çeşitli güzergahlar ortaya çıkar ve kervanlar için korunaklı barınaklar daha fazla kullanılır hale gelir.
Frig’ler hakkında pek az araştırma ve bilgi edinilmiş olsa da günümüzde pek çok yeni keşifler onları daha iyi tanımaya başlıyoruz. Ancak Frig coğrafyasına çok yakın bir kentte geçen öğrencilik yıllarıma rağmen Frig Krallığı ile nasıl olur da bu kadar geç tanıştım bir türlü hazmedemiyorum şimdilerde. Çünkü burası sadece mağaralarda insanları misafir etmiş bir coğrafya değil. Henüz evlerin olmadığı oyuklarda (Höyük) başlamış bu yaşam biçiminde, tarım için, hayvancılık için, savunma ve saldırı için pek çok gelişim bu topraklarda doğup gelişmiş. Sadece bunlarla kalmayıp bugünkü seramik ve halıcılık da Frig topraklarında ortaya çıkmışlar. Belki toprağın zengin dokusu bunlar için temel olmuş belki de coğrafyanın zorlukları.
Her ne şekilde olursa olsun sadece düşmanlarla değil doğa koşulları ile mücadele eden bu insanlar kazanan taraf olmayı başarmışlar. Kimi zaman bir soğutma sistemli bir seramik testi kırığında, kimi zamansa definecilerin patlattığı bir anıt mezarın parçalarında gizlenmiş bu güzellikler. Bu güzellikler için sadece “resim çızıktırılmış daşlağ neyine gıymeti olsun” diyen köylü dayılar da bilmeyecekler kendi atalarından gelme bu güzel tarih hazinesini. Tabi kaybettikleri güzellikleri ise belkide en çok biz gezginler biliyoruz gerçekte. Biz bilelim ve anlatalım attığımız her bir antik adımı.
GÖÇLER VE YENİ MEDENİYETLER
Göçler öncesinde buralarda yaşayan insanların nasıl isimlendirildiğini bulmak oldukça zor olsa da sonradan gelenlerin dilleri ve izleri ile bir kaç uygarlığın bölgede adı geçiyor. Hattiler ve Luwiler olan geçen bu isimlerin dışında pek çok kavim olsa da bunlar zaman için de kalıcılık ve büyüme sağlayamıyor. Kalabalık göçlerle gelen bu insan toplulukları artık birlikte yaşayan yeni topluluklar halini alıyorlar.